Dağdaki teröriste ağlarım, demiş; zat’ın biri. Daha anasının karnındayken yetim kalan embriyo’nun, henüz iki aylıkken babasız kalan Esranur’un, okul dönüşü evinden yükselen ağıtlarla babasının şehit olduğunu öğrenen Kemal’in, düğün hazırlıkları yaparken müstakbel eşini yitiren Ayşe’nin, babasından gelen mektubu okuduğu sırada babasının mayına basması sonucu parçalandığından haberi olmayan Hatice’nin; gözünü, bacağını, kolunu kalleş ve hain saldırılarda yitiren gazilerin sesinden, çığlığından, feryadından haberi olmayan,kulağı duymayan bir zat söylemiş bu sözleri. Dağdaki teröriste ağlamayan insan değildir, demiş. Yani kısaca milyonlarca insana “Hayvan” demiş. Katile acımayan hayvan, acıyıp ağlayan ise insanmış! Geçen ay Genelkurmay Başkanı ağlamıştı. Bu kez de Emniyet Müdürü “Ağlayın.” diyor. Demek ki ağlayıp sızlayacak ve ağlanıp sızlanacak haldeyiz. Kim demiş bu sözleri? Diyarbakır Emniyet Müdürü. Görevi ne? Kurumu idare etmek.. Ama o durumu idare ediyor. Başbakan kızdı: “İşine bak sen.” dedi. İşine baksın; ama bu haliyle milletin değil kendi işine baksın. Millet nezdinde güvenilirliği bitmiştir artık. Kaldı ki bu kişi görevde kalırsa, herkes bu hakareti kabullenmiş olacak. İnsanlık ve vicdan algısında çarpıklık oluşan bir kişiden emniyeti sağlaması beklenemez. Milletin onyıllardır yediği kurşunları, molotofları, bombaları toplasan bu sözler kadar ağır gelir ancak. Sen, kalkıp bu zat’a “Al, görev senin, terörle mücadele et.” diyeceksin. O da kalkıp “ Dağdaki teröriste ağlamayan hayvandır.” diyecek. Peki, ey yetkili sen ne yapacaksın? Çok basit: Verdiğin yetkiyi alacaksın. Etkisini yitirenin yetkisi kadük; silahı düdük olur. Genç ömrünün taze çağında okuluna giderken bindiği otobüse atılan Molotof ile yaşamını yitiren Serap’ın sorumluluğunu duysaydın ey Müdür, dilin bu kadar rahat oynar mıydı? Genç yaşta şehit düşen meslektaşlarının sorumluluğunu duysaydın, şehit polislerin evlerinden yükselen dumanlı sesleri duyabilseydin, anaların dünyalarındaki güneşi söndürüp yaşamlarını karartanlara ağlar mıydın, işini gücünü bırakıp; böyle mi söylerdi dilin, yoksa düğüm düğüm olmuş boğazından çıkamayan seslerin içindeki yankısı kıvrandırıp durur muydu seni? Bu sözlerin ardından daha iki gün geçmeden Müdür’ün ilinde okulu bastı teröristler. Çocukları, öğretmenleri yakmaya kalkıştılar. Müdür, odasından bir hışımla çıktı; gözleri nemliydi. Öğrencilere ve yanmaktan son anda kurtulan öğretmenlere mi üzülmüştü? Sanmam. Okulu ateşe verenler için odasında birkaç dakika ağlamış olmalı; kendisi öyle dememiş miydi? Sonra da basına konuştu:”Bu kişilerden nefret ediyorum.” dedi. Ah bu romantikler! Üç dakikada duyguları değişir. Aşkla nefret arasında gider gelirler. Hatırlayalım, ne demişti? “Teröriste ağlamayan insan değildir.” Bir gün sonra teröriste ağlamadı; hatta nefretlerini iletti. Ne diyelim? Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa o yerde güneş batıyor demektir. |