Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan helikopterin 25 Mart 2009 tarihinde Göksun’daki Keş Dağı’na düşmesinden sonra ortaya yeni görüntüler çıkarken, bu yeni görüntülere yeni iddialar da ekleniyor.
Takvim Gazetesi, helikopterin düştüğü enkazın yerini belirlediğini ve enkazın bulunduğu yere gitmek isterken engellendiğini öne süren Afşinli Kasım Dinç’in iddialarını dünkü gazetesinde ‘Asker Silah çekti’ başlıklı manşet haberiyle kamuoyuna duyurdu.
Gazeteye açıkladığı iddiaları daha önce bazı internet sitelerinde yayınladığını belirten Dinç, bazı dostlarının kendisini arayarak; “Hemen onları oradan kaldır. Sen onları oradan kaldırmazsan, seni ortadan kaldırırlar” demesi üzerine internette yayınladığı bilgileri geri çektiğini söyledi.
İşte Kasım Dinç’in Takvim Gazetesi’nde kazaya ilişkin çok ciddi iddiaları; “Ben, TEİAŞ'ta işçi olarak çalışıyorum. Aynı zamanda eski lisanslı futbolcu, King Boksçu ve dağcıyım. Çalıştığımız yer, olay yerine yarım saat mesafede. Olayı duyar duymaz cipimi hazırladım, gerekli malzemeleri koydum ve 5 kişiyle birlikte yola çıktık. Yolda Göksun'un Ocak Başkanı arkadaşımızla karşılaştık. Ondan gerekli bilgileri aldık. Köylülerle konuştuk. Helikopterin düştüğü yeri belirledik. Olay yerine en yakın ekip bizdik. Enkaza yaklaştığımızda, etrafının askerlerle çevrildiğini gördük. Adeta dağı çepeçevre kuşatmışlar, daha yukarı çıkmamızı istemiyorlardı. O sırada önümüze çıkan bir yüzbaşı bizi engelledi. Israr etmemiz üzerine de sert bir ses tonu ile ‘biraz daha ilerlerseniz sizi vururum’ dedi. Çaresiz geri döndük. Bu defa Keş Dağı'nın kuzeyinden yukarı çıkmak için tırmanmaya başladık. Helikopterin düştüğü yere 1 kilometre kadar yaklaştık ancak kayalıkları aşamadık. Bu sırada saat 03:00'e doğru ilerliyordu. Aşağıya, dağın kuzey doğusuna doğru ilerlerken, aralıklarla 4 el silah sesi duyduk. Ne olduğunu, kimin niçin ateş ettiğini bilemiyorum. Ama silah sesi helikopterin düştüğü taraftan gelmişti. Saat 05:00 sıralarında yine askerlerle karşılaştık. Bu sırada bizim ekipten birinin ayağı burkulmuştu. Arabalarımızı alıp Göksun’a döndük. Arkadaşımızı hastaneye bıraktıktan sonra tekrar dağa yöneldik. Gittik, ama yine bize yol vermediler. Önümüze bir astsubay çıktı. Kendisi ile çok tartıştık. Bize, ‘hayati tehlikeniz var, size izin veremem’ dedi. Biz ısrar edince de silah çekti. Bizde de silah vardı. Biz de silahlarımızı gösterip, ‘sizin olabilir, ama bizim hayati tehlikemiz yok’ dedik. Buna rağmen, askerlerin engellemesi yüzünden enkaza ulaşamadık. Enkazın etrafında sürekli dolaşmamıza rağmen, askerler yüzünden bir türlü helikoptere ulaşamadık. Bizim dışımızda da o bölgeye gitmek isteyen başka arama ekiplerine izin verilmedi. Size bizim yaşadıklarımızı aynen yaşayan 50 kişi bulabilirim. Bana göre askerler helikopterin enkazının çevresini kuşatmışlar, oraya gidilmesini engellemeye çalışıyorlardı. Bu apaçık belli oluyordu. Yer belliydi. Köylülerin tamamı da orayı gösteriyordu. Buna karşılık, orada arama yapılmadığı gibi başkalarına da izin verilmiyordu. İlginçtir, daha önce rahatlıkla görüşme yapabildiğimiz o bölgede telefonlar da çekmiyordu. Ayrıca, çevreden uçak sesleri geliyordu. Bütün bu yaşadıklarımın ardından olayın normal bir kaza olduğunu düşünmüyorum. Savcılar çağırırsa, Allah için bütün bildiklerimi onlara ayrıntıları ile anlatırım.”