Doğa Savaşçıları Çevre Örgütü Elbistan Temsilcisi Poyraz Poyrazoğlu, en kutsal hakkın yaşama hakkı olduğunu fakat santraller nedeniyle 25 yıldır bölge insanının yaşama hakkının gasp edildiğini söyledi.
Bugüne kadar katıldığı birçok toplantıda termik santrallerin zararlarını dile getirdiğini söyleyen Poyrazoğlu, yetkililerin yerin altındaki kömürü ve üretilecek enerjiyi düşündüklerini, bölgedeki insanların ve canlıların varlıklarından haberdar olmadıklarını söyledi.
Poyrazoğlu, açıklamalarında şu ifadelere yer verdi; “Devletimizin Anayasamızın 56. Maddesini bizzat ihlal ettiğini dile getiriyorum. Bilim adamlarının toplu ölümler olacak diye feryat ettiklerine dair raporlardan örnekler veriyorum. Siyasiler ve bürokratlarla karşı karşıya geliyorum. Ne yazık ki? Bir kısım insanımız sessiz kaldığımı ifade edecek kadar, vefasızca tavır koyuyorlar. Şunu ifade edeyim ki bölgemizdeki 3 yüz bin civarındaki her insanımızda Poyraz Poyrazoğlu kadar sorumludur. Bana bir görev verilmemiştir, ben insanlık görevimi yerine getirmeye çalışıyorum. 2011 yılında ulusal televizyonlarda, basında ve yerel medyada bir çok konuşmalarım ve yazılı açıklamalarım oldu.
Birkaç gün önce de Grup Başkan Vekilimiz Sayın Mahir Ünal Elbistan ve bölgeye ziyaretlerde bulundu. Kendisine il ve hava kirliliği ile ilgili sitemde bulundum. Sayın vekilimiz de1 Kasım 2014 tarihinde Elbistan’a doğalgaz geleceğini müjdelediler. Baca Gazı Arıtma Tesisi ve kül tutucu elektro filtrelerle ilgili ise santralin konumundan dolayı yasal sorunlar olduğunu, bunu çözerlerse filtreler konusunda da girişimlerinin olacağını ifade ettiler. Bilindiği gibi 1994 tarihinde Afşin-Elbistan A Termik Santrali özelleştirme kapsamında Erg-Verbund şirketine verildi, sonra da iptal edildi. Şirkette dava açtı ve 2009 yılında davayı kazandı. Santral yasal olarak şirkette, fakat fiili olarak devlet tarafından işletiliyor, yani büyük bir çıkmaz içindeler. Mahir Bey’in en enteresan açıklaması ise; sivil toplum örgütlerinin ve diğer kurumların bölge meseleleriyle ilgili kendisiyle yeterince diyalog içine girmediklerine dair açıklamalarıydı. Deniliyor ki ‘neden tek başına hareket ediyorsun?’ Geçmişte çevreye ve yaşama duyarlı olan bir kısım elit insanlarla Elbistan polis evinde bir araya geldik; tüm odaları, dernekleri ve partileri çağırıp ‘bu önemli konuyu birlikte gündeme taşıyalım’ dedik. Tüm oda, dernek, vakıf ve partileri davet ettik. Üzülerek ifade edeyim ki 40 civarındaki davetliden sadece bakkallar odasının başkan yardımcısı toplantıya teşrif etti. Şimdilerde de yine böyle bir organize yapmam yönünde telefonlar alıyorum. Bende diyorum ki; iktidar partimiz ve yerel yöneticilerimiz var, odalarımız, derneklerimiz, vakıflarımız ve muhalefet partilerimiz var. Bunlardan herhangi birileri organizeyi yaparsa, sayın milletvekillerimizinde katılımıyla hava ve çevre kirliliğini birlikte konuşuruz ve bu acı durumu tıpkı Ceyhan Nehri komitesinde olduğu gibi Ankara’ya taşırız.
100’ü aşkın açıklamalarıma rağmen, ne acı ki ‘yazın hava kirliliği yoktur’ denilmektedir. Değerli bölge insanı tekrar ediyorum; Santrallerden atmosfere radyoaktif, kimyasal ve katı atıklar atılmaktadır. Radyoaktif ve kimyasal gazlar yılın 12 ayında bölgemizi, hatta Çukurova ve Antakya Amik Ovasını dahi tehdit etmektedir. Bunları ben değil, konunun uzmanları onlarca profesör, bilim adamları ve de kurum raporları söylüyorlar. Örneğin atmosferdeki SO2 (Kükürt dioksit) 150 mg/m3 olması gerekirken, EÜAŞ’ın hazırlattığı rapora göre 2 bin 15 bin mg/m3 arasındadır. Bu ne demek biliyor musunuz? Kanser yapan bu gazlar olması gerekenden 100 kat daha fazladır. Bilindiği gibi Elbistanlı Profesör Mehmet Şahin bey de; Bölgemizdeki radyasyon miktarının şu anki Çernobil’in 100 katı olduğunu açıkladı..Bu açıklamaların ve raporların birer nüshası bende var. Eski bir sağlık grup başkanımızın açıklamalarına göre ise; Türkiye ortalamasının 20 katı daha fazla hastalıklar ve ölümler vardır. Yerel basınımızda günde 3 bin civarında hastaya poliklinik hizmeti verildiğine dair haberleri yayınladı. Bu da Türkiye ortalamasına göre olması gereken yıllık hasta sayımızın 50 bin civarında olması gerekirken 1 milyon civarında olduğu anlamına gelmektedir ki, 20 kat daha fazla hasta oluyoruz ve de ölüyoruz. Bu ölümlerin %70’i ise kanser, solunum yetmezliği, kalp krizi gibi kirliliğe bağlı ölümlerdir. Kış mevsiminde görülen kirlilik ise daha çok partikül madde dediğimiz katı atıklara bağlı kirliliktir. Bir üst yetkilinin ifadesiyle 60–160mg/m3 arasında olması gereken bu değerde 3 binler civarındadır. Demek ki havaya atılan partikül madde miktarı da olması gerekenden 20 kat daha fazladır. Bölgemizdeki kirlilik; %90 Termik Santrallerden, %10’u ise şehir içi yakıtlardan kaynaklanmaktadır. Çünkü 2 Termik Santralde tüketilen yıllık kömür miktarı 36 milyon ton, tüm kuzey ilçelerinde tüketilen şehir içi yakıt miktarı ise 277 bin tondur. Arada 130 kat fark vardır. Doğalgazın gelmesi önemlidir, ancak çok iyi bilinmeli ki; Doğalgaz Santralden kaynaklanan kirliliği önlemez, sadece şehir içi katı yakıtlardan kaynaklanan kirliliği önler. Doğalgaz gelirse hava kirliliği biter gibisinden açıklamalar ise cehaletten kaynaklanmaktadır.
Sonuç itibarıyla termik santraller faaliyette olduğu müddetçe hava kirliliği asla önlenemez, ancak azaltılabilir. Önemli bir hususta; A ve B Termik Santralleri yasalar ayaklar altına alınarak, bölge halkı insan yerine konulmayarak faaliyetlerine devam ettirilmektedir. Onun için savcılarımızı göreve çağırıyorum? Lütfen ruhsatı olmayan A Termik Santralini, ÇED raporuna aykırı olarak çalışan B Termik santralini kapatınız. Bölge halkına da çağırıda bulunuyorum; Filtrelerin takılması, kirlilik ölçümlerinin ciddi olarak yapılması, santrallere %100 bölge insanının alınması, elektriğin ucuza temin edilmesi, sağlık ve arazi tazminatı ödenmesi için; Lütfen İnsan olmanın onuruyla tepkilerinizi yasal çerçevede dile getiriniz? Partilerinize, odalarınıza, derneklerinize, vakıflarınıza ve de seçtiklerinize baskı yapınız.”