Melih Yiğiter’in sunduğu, dün TBMM’de canlı yayınlanan moderatör programının dünkü konuğu AK Parti Grup Başkan Vekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’dı.
“Cumhuriyet’in ‘CHP’ Diye Bir Sorunu Var”
Ünal, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, Yiğiter’in sorularını da yanıtladı. Ünal; “Türkiye’de insanların cumhuriyetle bir sorunları yok ama cumhuriyetin Cumhuriyet Halk Partisi diye bir sorunu var. Çünkü CHP’nin kendisini dönüştürmesi, değiştirmesi gerekiyor. Kendisini dönüştürürken de, değiştirirken de liderlik şöyle bir şeydir. Liderlik, bir değişim dönüşümü yönetmeyi gerektirir. CHP’nin liderliği maalesef ne kendisinin ne de temsil ettiği seçmenin değiştirebilecek ve dönüştürebilecek bir güçte değil. Tam tersine orada biriken negatif enerji ve duygulardan beslenen bir siyaset yürütüyorlar. Şimdi Türkiye’de ‘sivil dikta var’, ‘postmodern bir darbe süreci yaşıyoruz’ söylemleri eski ezberler. Neden eski ezberler? Çok net bir şey söyleyeceğim bu konuda. Daha önce bu ülkede hiç darbe olmamış, bu ülkede hiç muhtıra verilmemiş, bu ülkede irtica kampanyaları düzenlenmemiş, bu ülkede ‘28 Şubat medyası’ diye bir medya ortaya çıkmamış, bu ülkede insanlar orduyu göreve davet etmemiş, bu ülkede siyaset vesayet altında kalıp cılız bir kurum haline dönüşmemiş gibi konuşuyorlar” dedi.
“Sorun, İktidarın Güçlü Olmasından Ziyade Muhalefetin Çok Zayıf Olmasından Kaynaklanıyor”
10 yıldan beri Türkiye’yi dönüştüren, değiştiren, siyaset kurumuna irtibat kazandıran ve Türkiye’nin kendi potansiyelini, kendi kaynaklarını daha güçlü bir şekilde kullanmasını sağlayan bir iktidar olduğunu belirten Ünal; “Dolayısıyla burada şunu söyleyebiliriz. Sorun iktidarın güçlü olmasından ziyade muhalefetin çok zayıf olmasından kaynaklanıyor. Neden? Biz, geçmişte yaşadığımız darbelerde siyaset kurumunun yetersizliği ve çözümsüzlüğü asker tarafından hep bir gerekçe olarak gösterilmedi. Peki, asker ne yapardı? Asker gelirdi, siyasi aktörleri bir şekilde yeniden düzenler, siyaset alanını adeta dizayn eder sonra geri çekilirdi. Peki, 28 Şubat’ta ne oldu? 28 Şubat’ta daha önce darbeler siyasete yapılırken, 28 Şubat’ta darbe bizzat milletin kendisine karşı yapıldı. Ve ‘bin yıl sürecek’ denmesinin sebebi de, ‘biz, siz adam olana kadar bin yıl da olsa burada kalacağız’ mesajını verdiler. Peki, bu süreci kim destekliyordu? Asıl postmodern darbenin destekçileri kimdi? 28 Şubat sürecinin destekçileri kimdi? 28 Şubat sürecinin topluma dikta ettiği, toplumu adam etmeye çalıştığı,toplumun inancına, kültürüne, siyasetine, değerine müdahale ettiği süreci destekleyen siyasi anlayış kimdi? Ve 28 Şubat sürecine destek veren medya şimdi nerede? Aynı, yani bir şey değişmedi ki. Siyaset aynı siyaset, medya aynı medya, bakış açısı aynı bakış açısı, zihniyet aynı zihniyet. Şimdi bakıyorsunuz son 10 yıl içerisinde bütün bunları hukuki olarak bir zeminde muhasebesini yapıyor Türkiye. Türkiye geçmişiyle, adeta darbeler tarihine dönüşmüş demokrasi tarihiyle Türkiye yüzleşirken Türkiye hukukunu, Türkiye demokrasisini yeniden düzenlerken Türkiye’de devletle millet bir araya gelirken ve barışırken Türkiye’de artık insanların ne giyeceğine, ne yiyeceğine, neye inanacağına karışmak yerine insanların özgürlüklerini genişletmeye ve haklarını zenginleştirmeye çalışan bir iktidar varken tüm bunları balyoz darbesinden tutun da Ergenekon davasına kadar hukuk süreci bunları ortaya çıkarıyorken Türkiye bugün faili meçhullerle yüzleşiyorken o gün bu sürece detsk veren birileri çıkıyor, milletle siyaset yapmak, milletin derdiyle siyaset yapmak yerine siyasetinin temeline neyi koyuyor? Diyor ki ‘gazeteciler tutuklanıyor.’ Gazetecilerin tutuklanmasına biz de karşıyız. Amerika Gazetecileri Koruma Cemiyeti açıklama yapıyor ‘Türkiye’de görev tanımıyla işlediği suç arasında uygunluk bulunan 8 tane gazeteci var’ diyor, Türkiye’de kıyamet kopuyor ‘sen bunu nasıl söylersin?’ Şimdi biz ‘gazeteciler tutuklansın’ demiyoruz. Diyoruz ki, bir insanın gazeteci olması onu dokunulmaz hale getirmez, ona suç işleme hakkı vermez.
Bu ülkede darbe girişimleri hiç olmamış, bu ülkede birileri darbeye zemin hazırlamak için çaba sarf etmemiş, bu ülkede birileri mevcut sistemin, daha doğrusu mevcut zihniyetin milleti adam etmeye çalışan, milletin değerlerini, inançlarını belirlemeye, sınıflandırmaya, şekillendirmeye çalışan zihniyetin borazanlığını yapmamış ve birileri millete rağmen birtakım oluşumların, girişimlerin içinde bulunmamış ve Türkiye’de sanki daha önce demokrasi varmış, haklar ve özgürlükler son derece genişmiş ve AK Parti gelmiş bunları daraltmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Tam tersine. Yani nihayetinde her şey milletin gözü önünde cereyan ediyor, yani Türkiye’nin nasıl normalleştiği, Türkiye’nin yeni normaline nasıl kavuştuğu. Şimdi bakıyorsunuz Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili siz oradaki erke dönergeci gibi birbirini seçen ve birbiriyle sürekli olarak ilişki içerisinde olan yapıyı kırıyorsunuz, 11 bin hakim ve savcının seçimiyle gelen son derece demokratik bir yapı oluşturuyorsunuz, o yapıyı militan ilan ediyor bu zihniyet. Bu yapı niye militan oldu şimdi? Çünkü anlayış şu. Benim yönetemediğim, benim hükmedemediğim hiçbir yapı meşru değildir, gayrimeşrudur. Benim zihniyetimde olmayan, benim bakış açımda olmayan, benim özgürlük anlayışımda olmayan her yapı gayri meşrudur. İşte bu zihniyet doğal olarak yurt dışına gidip kendi ülkesini şikayet edebilen, kendi ülkesiyle ilgili adeta yurtdışında lobi faaliyeti yürüten ve kendi ülkesinin uluslar arası alanda zor durumda kalması için faaliyet yürüten bir siyasetle karşı karşıyayız maalesef” dedi.
“‘AK Parti’den Kurtulmalıyız’ Diyen Zihniyet, Bugün Cumhuriyetin Değerlerine Bile Saldırabilmekte”
Melih Yiğiter’in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dindar nesil sözleri ve bu sözlerine karşı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cevaben açıklamalarını hatırlatması üzerine AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal şunları söçyledi; “Türkiye, 150 yıldan beri bir sorunun cevabını veremedi. ‘Toplumda İslam’ın yeri ne olmalıdır?’ sorunun cevabını Türkiye 150 yıldan beri veremedi. Bu Türkiye’nin bir sorunudur. Şimdi Türk toplumunda insanların inançlarının, değerlerinin yeri ne olmalıdır? Çağdaş değerler, modern değerler, geleneksel değerler nedir, insanların kendi inançlarına ve değerlerine uygun yaşamaları ne anlama gelir, dindarlık ne anlama gelir, dincilik ne anlama gelir, insanların kendi geleneksel değerleriyle yaşama hakları ne anlama gelir Türkiye hiçbir zaman bunları tartışamadı. Çünkü Türkiye hiçbir zaman kendi gerçek gündemini tartışamadı. Bugün bizim tartışmamız gereken Sayın Başbakanımızın açmaya çalıştığı, CHP’nin şekillendirdiği zihniyetin her zaman tartışma konusu yaptığı, dindar insanların öcü olarak gösterildiği, dindarlığın öcü olarak gösterildiği ve çağ dışı olarak gösterildiği, çağdaşlığın ve çağdaş yaşamın da adeta tanımlandığı günlerden geçti Türkiye. Dolayısıyla bugün Türkiye kendi değerleriyle, kendisiyle barışırken, Türkiye insanının nasıl olması gerektiğini tanımlayan bir ülke değil de insanının haklarını ve özgürlüklerini genişleten ve zenginleştiren bir ülke olmaya doğru giderken bir zihniyet ısrarla hâlâ Türkiye’de neyin nasıl olması gerektiğini, tanımlamaya, şablonlarla düşünmeye devam etmek istiyor. Sayın Başbakan’ın söylemek istediği şey son derece açıktır. Sayın Başbakan ‘çağdaş değerlerle yerel değerlerin bir arada olduğu ve beraber bir yaşam biçimine dönüştürebildiği bir ülke var edebiliriz. Kendisine yabancılaşmayan, kendi değerlerine yabancılaşmayan, kendi değerlerini küçük görmeyen ve kendisini tipik bir batılı özentisi olarak algılamak yerine kendi özgüveniyle, kendi değerleriyle, kendi ülkesiyle gurur duyan ve dolayısıyla bunu da yaşamına yansıtabilen bir nesil var edebiliriz’ diyor.
Tepeden inme aydınlanma ve çağdaşlıktan, modernleşmeden bahsediyorsanız zaten bunun şekli şemaili, nasıl olacağı, içeriği CHP’de mevcuttur. Ama biz bir Türk modernleşmesinden bahsediyoruz. Cumhuriyet tam da bunun örneğini oluşturuyor. Yani bugün işte cumhuriyet, Türk modernleşmesinin, kendi değerleriyle barışık ve özgüveni yüksek, dünyanın her yerinde iş yapabilen, dünyanın her yerine okul açabilen bir modernleşmeden bahsediyoruz. İşte bu modernleşme bugün Ortadoğu’ya ilham veriyor. Ama aynı Kılıçdaroğlu, Ortadoğu’ya ilham veren bu modernleşme için ‘hayır efendim bu ilham veremez, bu modern olamaz’ diyor, Washington Post’ta makale yayınlıyor. Şimdi bizi cumhuriyete karşı çıkmakla suçlayan Kılıçdaroğlu bugün cumhuriyetin bölge için adeta bir model oluşturduğu, ilham oluşturduğu, ilham oluşturduğu Atatürk cumhuriyetini aşağılamakla aslında cumhuriyete karşı gelmiş olmuyor mu? Artık AK Parti karşıtlığı CHP’de öyle bir hale gelmiş durumdaki AK Parti düşmanlığına dönüşmüş durumda. Zaten 2002’de her ne pahasına olursa olsun ‘AK Parti’den kurtulmalıyız’ diyen zihniyet bugün cumhuriyete ve cumhuriyetin değerlerine bile saldırabilmekte. Ve Amerika’da, Fransa’da, dünyanın diğer yerlerinde Bulgaristan’da, Yunanistan’da gidip bu kazanımları, cumhuriyetin kazanımlarını adeta bir şikayet konusu haline getirebilmekteler.”