">

       
    Anasayfa | Eczanelerimiz | İletişim-Künye | Resmi Kurum telefonları | Haber Ara | Sitene Ekle | RSS Kaynağı

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Takvim

Sayaç

"Başbakanın Sağlığı Üzerinden Psikolojik Hareket Var"

AK Parti Grup Başkan Vekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, TRT Türk'te yayınlanan 'Konuşacak Çok Şey Var' isimli programa katıldı. Programda Türkiye gündemine ilişkin açıklamalarda bulunan Mahir Ünal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sağlığına da değinerek; "Son dönemde Sayın Başbakanımızın sağlığı üzerinden Türkiye'ye dönük psikolojik hareket var. Bunun sebebini açacak olursak, Türkiye ile ilgili Türkiye'nin bölgedeki pozisyonu ile ilgili 'sarardıkça sula, uzadıkça buda’ derdi eskiler, yani Türkiye sarardıkça sulanır, uzadıkça budanır' dedi.

Yorumlar  Yorum Sayısı : 0 Tarih  Tarih : 17 Mart 2012 10:47

TRT Türk’te yayınlanan Konuşalacak Çok Şey isimli programın bu haftaki konuğu AK Parti Grup Başkan Vekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal oldu. Programda Türkiye gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mahir Ünal, Gazeteci Nuray Babacan ve Hüseyin Yayman’ın sorularını da cevaplandırdı.

Mahir Ünal’ın programda açıklamaları ve Nuray Babacan ile Hüseyin Yayman’ın sorularına verdiği cevaplar şöyle:

Hüseyin Yayman: Türkiye’de siyasetin gündemi çok yoğun. Siz de AK Parti’nin Grup Başkanvekili olarak  bu gündemi yoğun bir biçimde takip ediyorsunuz.  Siz, siyasetçi olmanın ötesinde akademisyen hocalığınız var. Hem bu son tartışmaları hem de hani stratfor, wikeleks siyasetine dair son tartışmaları nasıl görüyorsunuz, AK Parti MKY'sinde bunlar nasıl tartışılıyor ve bu konulara dair sizin yaklaşımınız nasıl?

Mahir Ünal: Bu konularda genellikle benim bakış açım, yani Türkiye’de siyasi alışkanlıklarla siyaset yapmak aslında çok kolaydır. Çünkü beli şablonlar çerçevesinde taraf olursunuz, bu taraflar kendi zihin içeriklerine belli şemalar dökerler, bu şemalar üzerinden konuşmaya başlarlar. Aslında bunun tehlikeli tarafı nedir; şemamız çözüldüğünde siz çözülmüşsünüz demektir artık. Dolayısıyla genellikle ben şuradan bakmayı tercih ediyorum; anlamadığınız bir şeyi yönetemezsiniz. Yani bir dönemi yönetecekseniz, bir kişiyle ilişkinizi yönetecekseniz ya da bir olayla kendi pozisyonunuzu belirleyecekseniz öncelikle onu tarafsız bir gözle anlamanız gerekmektedir. Yani onun gerçeğini kavramanız gerekiyor. Orda ne olduğunu, gerçekte ne olduğunu kavramanız gerekiyor. Bu, ayrı bir şeydir, sizin anlamanız ayrı bir şeydir. Yani gerçeği kavradıktan sonra pozisyon almaktır. Bana göre siyaset burada ortaya çıkmaktadır. Siyaset dediğimiz şey, sizin tanımladığınız gerçekliğe karşı aldığınız pozisyondur. Bu, hem siyaseten yerinizi hem de duruşunuzu belirler.

Hüseyin Yayman: Sizin vurguladığınız siyasetin pozisyon almasını çok önemsiyorum doğrusu. Türkiye’nin zor zamanlarında siyasetçilerin ya da liderlerin aldıkları pozisyon ve kararlar, tarihe geçen bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Günümüz tartışmasına geldiğimizde; bu, stratfor dedikoduları mıdır, nasıl yorumluyorsunuz, stratfor maillerine karşı partiniz nasıl bir pozisyon aldı?

Mahir Ünal: Eğer bir etki varsa siz bu etkiye karşı pozisyon alırsınız yani onu yok saymak da bir pozisyon almadır, bir hamle yapmak da bir pozisyon almaktır nihayetinde. Stratfor lle ilgili kendi kişisel düşüncemden yola çıkarak bir çerçeve oluşturmak istiyorum: Haber ajansları vardır, araştırma ajansları vardır bir de düşünce kuruluşları vardır. Bunlar arasındaki ayrımları da çok iyi bilmek gerekir. Bir haber ajansı; haberleri toplar size servis yapar. Bir araştırma ajansı; kamuoyu araştırma yapar ve araştırmalar üzerinden sizinle ilgili algıyı, paydaşları ölçümler size sunar. Bir düşünce kuruluşu ise bütün bunların üzerinden analizler yaparak, belli çıkarımlarda bulunarak bir takım öngörüler geliştirir. Şimdi bütün bunları yaparken, nereden beslenir; iletişimden beslenir. Bir düşünce kuruluşunu tersinden aldığınız zaman istihbarat kuruluşuna da dönüştürebilirsiniz. Bu, biraz da nasıl okuduğunuza bağlıdır.

Mahir Ünal: Son dönemde Sayın Başbakanımızın sağlığı üzerinden Türkiye’ye dönük psikolojik hareket var. Bunun sebebini açacak olursak son derece basit; Türkiye’ye ile ilgili Türkiye’nin bölgedeki pozisyonunu ile ilgili genel kanı şudur; ‘sarardıkça sula, uzadıkça buda’ derdi eskiler, yani Türkiye sarardıkça sulanır, uzadıkça budanır. Şimdi Türkiye’nin bölgedeki etkisi çok iyi bilinir, Türkiye’nin kaynakların, pozisyonu, kendi gelişim yeteneğinin çevresiyle kuracağı ilişkinin ve oluşturacağı networkun etkisi çok iyi biliniyor. Özellikle Türkiye’nin son 10 yılda bölgesinde etkisini geliştirmesiyle bölgedeki etkin güçlerin etkisi daralmaya başladı, çünkü bu, doğal olarak siz etki alanınızı genişletiyorsanız birilerinin etki alanını daraltıyorsunuz demektir.

Hüseyin Yayman: Sayın Başbakanımızın sağlığı ile ilgili son derece ciddi bir spekülasyon var, bir tartışma var.

Mahir Ünal: Bunun gerekçeleri son derece açık. Türkiye’nin hızla büyüyen bir ekonomisi var. Türkiye’nin bölgesinde özellikle Kuzey Afrika’dan, Orta Doğu’da, Balkanlarda ciddi bir etki oluşturmaya başladı. Türkiye yatırım açısından son derece cazip bir ülke haline gelmeye başladı. Avrupa’da, yanımızdaki Yunanistan’daki halk krizle boğuşurken Türkiye çok hızlı büyüyor, Türkiye’deki işsizlik oranları hızla aşağıya iniyor, istihdam artıyor. Bütün bunları ortaya koyduğunuz zaman Türkiye bir istikrar ve güven adası, bölgesel bir güç haline gelmiş durumda. Peki bu istikrarın merkezinde kim var, kimin liderliği var; Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği var. Eğer siz Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili zihinlerde soru işareti oluşturursanız, yatırımcının Türkiye’ye yatırımı konusunda kafasını karıştırırsınız. Türkiye’de istikrar üzerinden büyüyen alanlarda sanayicinin iş adamının, yatırımcının kafasını karıştırırsınız.

Dolayısıyla çok merkez bir noktaya ateş ediyorlar. Sayın Başbakanımız, her insanın geçireceği bir operasyon geçirdi ve bu operasyon sürecinde her aşamada kamuoyu son derece sağlıklı bir şekilde bilgilendirildi. Başbakanımız bu operasyonu fazla önemsemediği için geriden bilgi verildi. Bir başbakanın sağlığı tabi ki çok önemlidir ama önemli bir rahatsızlığı varsa. Tedavisi tamamlandı ve ayın 17’sinden itibaren Başkanımız Almanya ile başlayan, 21’inde Güney Kore ve İran seyahatiyle devam edecek dış seyahatleri başladı şimdi. Nuray Babacan: Anladığım kadarıyla Türkiye’nin sulanma ve budanma döneminde olduğu için tüm bunlar yaşanıyor.

Mahir Ünal: Ama AK Parti bu budanmaya direniyor, her alanda direniyor.

Nuray Babacan: Komisyonda üst üste deneyimler yaşadık, eğitimde 4+4+4, iç tüzük değişikliği konusunda, 20 dakikada 30 madde oylandı,  muhalefetin sesi mi susturuluyor şeklinde tartışmalar yaşandı. Siz parti yönetiminde birisi olarak baktığınız yerden muhalefetin durumu nasıl görünüyor?

Mahir Ünal: Muhalefetin, kendi içinde yaşadığı çok ciddi sorunlar var. Yani Türkiye’de maalesef özellikle Cumhuriyet Halk Partisi bir türlü kendi içinde dengeleri sağlayamadı. Biz CHP’nin kendi içinde dengelerini sağlamasını temenni ediyoruz, neden? Eğer siz siyaset yapıyorsanız, siyaseten kendi siyasetin karşılık geldiği toplumla bir ilişkiniz var. Siyaset; o kesime benzeme işi değildir, o kesimi değiştirme, dönüştürme ve vizyon çerçevesinde bir yere taşımaktır, liderlik de bunu gerektirir. Şimdi bugün Türkiye’de CHP’nin oy aldığı ve son derece öfkeli ve kızgın bir kesim var. Bu öfkeli-kızgın kesim 10 yıldan, hatta 1994’ten beri sürekli şunu söylüyor: ‘yaşam tarzım tehdit altında, siz geldiğinizde bizim başımızı örteceksiniz. Şu olacak, bu olacak.’ Bu korkunun kaynağında ne var?

Özellikle referandumdan sonra yüzde 42’yi anlamak için geniş bir araştırma yaptırdık, o araştırmayı da kamuoyuyla paylaştık. İnsanlar genellikle anlamadıkları şey üzerinden korkuyorlar. İnsanlar genelde tanımlayamadıkları, kendi yaşamları için tehdit olarak gördükleri farkındalıklardan, farklılıklardan çünkü insan kendisini benzerlikler içerisinde güvenli hisseden, farklılar içerisinde ise tedirgin hisseden bir varlık. Dolayısıyla Türkiye’nin geçmiş sürece baktığımız zaman iki cümle ile özetleyeceğim; Türkiye’nin alışkanlığı hep şu oldu: insanı sisteme uygun hale getirmek. Oysa sistemi insana uygun hale getirmemiz gerekiyordu. Yani bireyin neye inanacağını, ne düşüneceğini, nasıl çağdaş olunacağına, nasıl modern olunacağına bu ülkede devlet karar verdi. Dolayısıyla tek tip bir insan anlayışı hakim oldu.

Farklılıkları kabul etmeyen, dışlayan bir anlayış Türkiye’de hakim oldu ve bu anlayışı satın alan ve bu anlayışı doğru bulanlar, bu anlayışın temel özelliği de genellikle belli travmalarla toplumu yönetmeyi tercih etti. Neydi bu travmalar; din elden gidiyor sonra laiklik elden gidiyor, komünizm geliyor, Türkiye bölünüyor. Bunlar Türkiye’nin genel tetiklenme noktaları yani travmanın hangi noktadan tetikleneceği yüksek gerilim hatları çok iyi biliniyor. 1995 yılında Refah Partisi, seçimde 1. parti olarak çıkıyor, toplum tedirgin oluyor, eski alışkanlıklarıyla hareket edenler ve ‘bu köylü, bu mülteci, bu yobaz, bu çağdaş, bu alevi, bu ermeni, bu Süryani, bu aydın, bu feminist’ gibi ifadelerle kategorize etmiş ve anlaşılması son derece kolay ve anlatılması da son derece kolay bir zihinsel şablondan bahsediyoruz.

Değişim, geldiği zaman bütün uçurumlarıyla birlikte gelir. Marx’ın, komünist partisi kurulduğunda modernleşmeye dönük inanılmaz eleştirileri vardır, çok slogan cümleleri vardır, der ki; ‘modernleşme; katı olan her şeyi buharlaştırıldı, insanlığın üzerindeki kutsallık hanesi kayboldu’ der. Alışkanlıklarıyla yaşayan, tanımlamalar içinde kalan, sistemden beslenen ve sistemin beslediği aydın, çağdaş, elit ve doğulu vatandaş diye tanımladığı ve gerçekten de son derece düzgün, hukuka-kurallara uyan, kendi yaşamında sorunlar yaşamayan sistemin ötekileştirdiklerinden de kendini uzak tutan, yer değiştirme dediği bir kesimden bahsediyoruz. Bu kesimler korkmaya başladılar. Ama siyasetçiler onların korkularını dönüştürmek yerine onların korkularından istifade etmeyi, faydalanmayı, tetiklemeyi ve bu korkulardan da oy devşirmeyi tercih ettiler.

Türkiye’de korkular bitmedi. Biz genel kurulda neden hep geri dönüyoruz. Ben, muhalefet, kürsüden bakanlığın icrasına yönelik çok güzel bir konuşma yapıyor ben grup başkanvekili olarak gidip o milletvekilini tebrik ve teşekkür ediyorum. Ama bir milletvekili çıkıyor, ne gündemle, ne konuyla, ne de görüşülen yasayla ilgili ‘siz yolsuzsunuz, siz hırsızsınız, siz şunu yaptınız’ şeklinde korkular tetikliyor o yolsuzluk, hırsızlık, yoksulluk algısını tetikliyor ve bunun muhalefet etmek olduğunu zanneden bir üslupla konuşmayı tercih ediyor. 12 Haziran seçimlerinden önce bunları meydanlarda bunları defalarca konuştunuz. Şu anda genel kurulda konuştuğunuzun bin kat fazlasını meydanlarda konuştunuz ve millet bunun cevabını verdi ve bu cevabı neden doğru okumuyorsunuz. Dolayısıyla aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar doğuramayacağınıza göre diyorum ki ‘gelin dersinize çalışın, çünkü eğer iktidar olacaksanız; millet sizi muhalefette olumladığı zaman ancak iktidar olursunuz.

Bir nevi muhalefete iyilik yapmış oluyorum. Muhalefetin dönüşmesi gerekiyor. Bu, AK Partinin hayrına fakat Türkiye’nin hayrına değil. Biz muhalefetten memnunuz ama Türkiye bu gerilimi uzun süre taşıyamaz. Çünkü gelelim iç tüzük meselesine, yemin krizinden başlayarak; seçiliyorsunuz, meclise giriyorsunuz ‘ben yemin etmeyeceğim’ diyorsunuz. Sistem afallıyor. Yasa koyucu, milletvekili seçilmiş birisinin yemin etmeyeceğini düşünmemiş. Bir milletvekili seçilir de yemin etmezse bunun yaptırımı nedir?

Nuray Babacan: Aynı sistem Cezaevindeki kişi milletvekili seçilebilir denilmiş, seçilince de çıkamaz demiş.

Mahir Ünal: İşte o yüzden acil anayasa çıkarmamız gerekiyor. Anayasa adeta yamalı bohçaya dönmüş durumda. Şurada bir yanlış madde var düzenleme yapalım, o yüzden biz AK Parti olarak diyoruz ki ‘lütfen kimse masadan kalkmasın ve şu anayasayı değiştirelim.’ Meclis tutanaklarına bakarsanız sadece muhalefet 242 saat konuştu. Özetle diyoruz ki biz bu meclisi çalıştıralım, bunun için de gelin uzlaşalım. Meclis başkanımız bu iç tüzükle ilgili dedi ki ‘ben uzlaşmanız için bir zemin hazırlayayım.’ Biz teklifimizi meclis başkanına götürdük ve muhalefetin de tekliflerini aldığını söyleyen meclis başkanı bize dedi ki ‘meclisin daha etkin ve verimli çalışması için günleri belli bir programa göre ayarlayayım.’ Bir grup önerisiyle bir kanun geliyor, biz o gün kanun görüşeceğiz, muhalefet geliyor, görüşmeleri tıkamak için 3 tane grup önerisi getiriyor, geçmiş olsun, o kanunu çıkaramıyoruz.

Nuray Babacan: AK Parti’nin mutfağından çıkmış birisi olarak alıştınız mı meclise

Mahir Ünal: Meclise ilk girdiğimde kendime söylediğim ilk şey ‘ben buraya asla alışmamam gerekiyor.’ Görevimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum ama meclise asla alışmayacağım.

Bu haberi paylaş: Google Favorilerime Ekle Google Facebook'a GönderFacebook Yahoo'ya EkleYahoo Digg'e EkleDigg Del.icio.us'a EkleDel.icio.us
 
Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Adnan Güllü Adnan Güllü
WASHINGTON ANITI ve OSMANLININ HEDIYESI

Tarihçi

Zafer Eren Zafer Eren
KIRMIZI VE GRI

DÜZ AYNA

A.Ihsan Kuyumcu A.Ihsan Kuyumcu
YOL AYRIMI

Sair-Yazar-Ressam

Mustafa Eslik Mustafa Eslik
YÖNETICILIK, LIDERLIK VE DUYGUSAL ZEKA

Yazar

Mahir Baspinar Mahir Baspinar
CÜCÜK TEPE (!)

Sair-Yazar

Hanifi Kara Hanifi Kara
EFENDILER EFENDISI'NE

Egitimci, Sâir ve Yazar

Sait Çolakoglu Sait Çolakoglu
ANAMIZ

Sair

Ömer Çay Ömer Çay
SEFA GELDIN RAMAZAN

Sair

Bilal Ay Bilal Ay
SUÇ KIMIN?

Ziyaretçi Defteri

OKU

YAZ

Gazetemiz

Önceki Gazeteler İçin Tıklayınız

Elbistan'da Hava


RSS Kaynağı 

Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
bizimelbistangazetesi.Com © 2007-2025 Tüm Hakları Saklıdır.Kardeş Site www.bizimogretmenler.com Düzenleme: Kosker - www.bizimogretmenler.com