Başkan Gül, açıklamasında şunları söyledi; “Ağustos ayı, yıllardır ne kadar kötü yönetildiğimizin adeta aynası oldu. Kendi yarattığı krizler üzerine geliştirdiği polemikler ve demagojilerle beslenmeyi ilke edinmiş AKP iktidarı Ağustos ayına da birkaç kriz sığdırmayı ve bu krizleri miting alanlarının malzemesi yaparak ve yıllardır faaliyette olan işletmelerin yeniden açılışlarını yaparak tamamladı. Hepimiz biliyoruz ki, her ülkede krizler olur; ama bizim dışımız da hiçbir ülkede krizleri çıkartanlar hükümetler olmazlar. Çünkü iktidar olanlar oluşan krizleri, halkını huzursuz etmeden çözmekle görevlidir.
Ağustos ayına Yüksek Askeri Şura toplantısında atama krizi ile başladık. Bu gürültüyü, patırtıyı, efelenmeyi anlamak mümkün değil. Elbette siyasi iktidarın inisiyatif koyma hakkı var. Buna herkeste saygı duyar, duymalı da. Bu tür atama uyuşmazlıkları daha öncede oldu. Yanlış olan; iktidarın yaşanan uyuşmazlığı kendi isteği doğrultusunda çözmek için yargıyı devreye sokması, yani ateşin üzerindeki kestaneleri yargıya toplatması oldu. YAŞ toplantısına 5-10 gün kala (toplantı bitiminde kaldırılacak olan) 102 tutuklanma kararının alınması, toplantı arifesinde “İnternet andıcı” denilen bir dava üretilmesi bugüne kadar hiç kullanılmamış yöntemlerdi. Kuvvet komutanlıklarına mevcut orgeneral ve oramirallerden atama yapılacağına ve bunların sayısı da toru topu 15 olduğuna göre, bu kadar gerilim yaratmanın, ülkeyi günlerce bu konuya kilitlemenin hiçbir makul açıklaması olamaz. İktidar, TOKİ ve TMSF’yi mali kuralın dışına çıkartmakla yetinemedi. Ağustos ayı başında, YAŞ toplantısı patırtısında Mali kural tümü ile devre dışı bırakıldı. Bakan;”biz zaten kendi içimizde denetleme yapıyoruz” diyerek devlet ve demokrasi anlayışının sığlığını ortaya koydu. Halk oylaması sancısı, yaz sıcağı ile birleşince; ağzından çıkanı kulağı duymayan iktidar sözcülerinin sayısı da çoğalmaya, gaflar birbirini takip etmeye başladı. TÜSİAD’ ı ‘bitaraf olan bertaraf olur‘ diye tehdit eden Başbakan, 10 gün bu konu üzerine miting alanlarında nutuklar attıktan sonra,’Yanlış anlaşıldı’ dedi ve bertaraf olmanın yok olmak anlamına gelmediğini savundu.
Sayın Arınç, durduk yerde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun boyunun kısalığımı gündeme taşıdı. Başbakanın boyu kimse tarafından söz konusu edilmedi; gün geldi Başbakan miting alanında coştu “boyum 1.85 al tepe tepe kullan” diyebildi. Çocuk kavgalarında, bu ağzı kullanan çocuğun büyüklerden azar işittiği ülkenin başbakanı bununla da kalmadı “önemli olan soy, soy” diyebildi. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, tek bir vatandaşın dahi soyunu sorgulamaya, küçümsemeye başbakanın da hakkı yoktur; ama başbakan, ana muhalefet partisi genel başkanının soyunu sorgulama hakkını kendinde görebildi. Ana muhalefet lideri bir TV kanalında tartışma isteğinde bulunuyor. Başbakan ise;”şöhret dağıtacak durumum yok” diyor. İnsanın kendini beğenmesi güzel de, bu kişinin kendine sevdalanmasıdır ki, bunun başbakana da bir faydası olmaz. Çünkü bu bir hastalıktır. Ayrıca siyasi farklılıkların tartışılmadığı rejimlerin adı demokrasi değildir. Miting alanlarında attığı nutukları, Muhalefet liderlerine ‘sahtekar’,’şerefsiz’ gibi ağır ithamlarla süsleyen başbakan daha ilerisine gitmeyi terbiyesine sığdıramadığını söylemeyi de ihmal etmiyor. Ya bir de ileriye gitse ne diyecek acaba. İyi yönetilmediğimizi artık kanıksadığımız için, KPSS’ de yaşanan rezaleti sıradan bir olay sayan bir toplum haline dönüşüyoruz. Çağdaş demokrasilerde hükümetleri istifa ettirecek boyuttaki sınav yolsuzluğuna, YÖK’ün korkusundan Üniversiteler, getirim kaygısından medya sesini bile çıkartamıyor. Böyle olunca da bakan “atamalar yapılacak” diyebiliyor. Şükürler olsun ki buranın Patagonya cumhuriyeti olmadığı kavranıyor da atamalar soruşturma neticesine kadar erteleniyor. Adalet bakanı ve müsteşarı mazeretsiz şekilde HSYK toplantısını terk edebiliyor, Anayasal bir kurumun çalışması Bakan ve Müsteşarı tarafından durdurulabiliyor. Böyle olunca, HSYK Müsteşar hakkında suç duyurusunda bulunmak zorunda kalıyor. Kurul kendi üyesi ile mahkemelik hale gelebiliyor. Memurlarla yapılan Toplu İş Görüşmeleri, Hükümet teklif bile getirmeden son gün son dakikaya kadar taşıyor ve kamuoyunda hükümet teklifinin tartışılması önlenmiş oluyor.
Referandumdan Evet çıkartabilmek uğruna toplumu germek politikası izleniyor. Hangi şartlarda genel af düşünülebileceğini Sayın Kılıçdaroğlu saatler süren mülakatlarda anlatsa da iktidar sözcüleri duymuyor, aynı nakarata devam ederek toplumun hassasiyetlerini sömürmeye, milliyetçilik duygusunu körüklemeye devam ediyorlar. Sivil toplum örgütü olmanın esaslarından ve ruhundan habersiz sözde sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, spor kulüpleri, hatta eğitim kurumları ’bertaraf’ olma kaygısı, iktidar desteğinden mahrum olma endişesi ile, kendilerinin ilgi alanı olmayan, kuruluş amaç ve hedefleri gereği değişik görüşlerden üye ve destekçileri olmasına rağmen Referandumda Evet ilanları verebiliyor, basın açıklamaları yapabiliyor, kampanya yürütebiliyor. Dernek tüzükleri de, yasalar da çiğneniyor; ama ‘ne oluyor’ diyen çıkmıyor. Siyasi dernek olursun da Tüzüğünün sana verdiği yetki ile siyasi bir konuda demeç verir, taraf olma özgürlüğünü kullanırsın. Tümü ile bir kentin takımı olan bir spor kulübü,bir eğitim kurumu,her görüşten üyesi olan bir meslek örgütü üstüne vazife olmayan konularda demeçler veriyorsa,kuruluş amaç ve ilkelerinin dışına çıkıyorsa bunun adı demokrasi değil kargaşadır.
Halk oylamasının yapılacağı 12 Eylül günü yaklaştıkça, yarışta adalet kayboluyor. Hayırcılar kampanyalarını binbir zorlukla sürdürürken, Evetçiler kampanyalarını iktidar olmanın avantajıyla sürdürüyor. Eşit şartlarda bir yarış olmuyor. İlçemizde tanık olduklarımız hemen tüm ilçelerde yaşanıyor. Hizmet vaatleri Evet oyuna endeksleniyor. İktidar olanakları ‘Evet’ oyunu artırmanın rüşveti olarak sunuluyor. Halkımızın sağduyusu yok edilmek,bakan;ama görmeyen,duyan ama ;algılayamayan ,bilen;ama ifade edemeyen bir toplum haline getirilmeye çalışıyoruz. İşte 12 Eylül de bu politikaya ‘Evet’ veya ’Hayır’ diyeceğiz.
Her alanda iyi yönetilmediğimiz, gerginliğe mahkum edildiğimiz bu günlerde, biz yine de karamsarlıkla aramıza mesafe koyarak, Türkiye’nin bu badireleri atlatacağına ve aydınlık geleceğe yelken açacağına yürekten inanıyoruz. Biliyoruz ki tan gecenin en karanlık yerinde atar ve karanlığı yırtar. Tıpkı Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi. Bu bilinçle, emperyalist güçleri dize getirişimizin 88. yıldönümünde halkımızın zafer bayramını kutlar, saygılar sunarız”