Başkan Haluk Gül, yazılı olarak yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; “Cumhuriyet Bayramının 87. yıldönümünde, Cumhuriyet ve demokrasi bilinç ve şuurunun toplumumuzun tümünde bugünkünden daha gelişkin hal alması dileği ile bayramınızı kutlarız. Ekim ayı, AKP iktidarının büyük bir özenle gizlemeye çalıştığı gerçek niyetini alenileştiren, ortaya seren turnusol kağıdı olmuştur. Ekim ayının başından beri yaşananlar açıkça göstermektedir ki; Türkiye’de tehlikede olan, demokrasinin olmazsa olmazlarından olan ne tek başına laiklik, nede tek başına yargı bağımsızlığıdır. Tehlikede olan bir bütün olarak demokrasidir.
Eksik bulduğumuz, geliştirilmesi gerektiğine inandığımız ve mücadelesini verdiğimiz yetersiz demokrasimiz dahi, iktidar tarafından halkımıza çok görülmekte ve yok edilmeye çalışılmaktadır. Erk’ler ayrılığı yok edilirse, yargı yürütmenin emrine girerse o rejime demokrasi denilemez. Artık demokrasinin eksiklerini değil, demokrasinin varlığını-yokluğunu konuşma noktasındayız. Yeni HSYK’ da oluşan tabloda yürütmenin gücü açıkça görülmektedir. Yargı bağımsızlığı çok ciddi şekilde yara almıştır. En azından toplumun belli bir kesimi HSYK’ ya güven duymayacaktır.Her türlü siyasi çatışmadan,tartışmalardan uzak olması gereken yargı artık bu çatışmaların tam orta yerindedir. Bu durum yargı bağımsızlığı adına büyük tehlikedir. 17 Ekim’de yapılan HSYK seçimlerinde yaşananların bizleri haklı çıkartması bir yana, Referandum da iktidara destek veren Demokrat Yargı Derneğini eşbaşkanı Sayın Ertekin “Pirus Zaferi” nitelemesi yapmak zorunda bırakmıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı, iktidarın sözcüsü gibi konuşmaya, Ana muhalefetin lideri ile polemiğe girmeye başlamıştır. Bu tavrını sürdürmesi, Anayasa Mahkemesinin tarafsızlığını da, bağımsızlığını da şaibeli hale getirir ki; buna sebep olan Anayasa Mahkemesi başkanı da olsa hukuk devleti ilkesini dinamitleyen kişi olur.
Tüm partileri uyaran Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına karşı yürütülen salvo, iktidarın yargıyı iktidar yargısı yapma gayretinin bir göstergesidir. Başsavcı kanunları, yani yasamanın belirlemiş olduğu mevzuatı hatırlatmıştır. Yasaların hatırlatılmasına gösterilen bu tepki yalnızca diktatörlük özlemi ile izah edilebilir. YÖK Başkanı kendisini TBMM’ nin ve yasaların üzerinde görerek suç işlemekte, idari kararlarla, türban sorununu tek başına ve kanunları hiçe sayarak çözmeye yeltenmekte, Süpermenliğe heveslenmektedir. Demokrasiyi seçim ve seçimde çoğunluğu elde edenlerin her istediğini yapması şeklinde algılayan ve algılatmaya çalışanlar eylemleri ile demokrasimizi çıkmaza sürüklemektedir.Demokrasi her şeyden önce hak ve özgürlükleri koruma güvencesidir.Evet seçim demokrasinin olmazsa olmazıdır;ama her seçimli rejim demokrasi değildir. Yapılmak istenen şudur: Demokrasi anlayışı tahrip edilerek anlatılacak ve yanlış kavranılması sağlanarak halkın Demokrasiyi 35.049.691 geçerli oy’dan 16.327.291’ini alan partinin her istediğini yapabileceği bir rejim olduğunu sanması sağlanarak,yani demokrasi araç olarak kullanılarak,demokrasi yok edilecektir. Pratikte sorun olmaktan çıkmış olan Türbanlı Üniversiteli kız örgenciler sorunu,iktidar gündemde kalmasını istediği için gündemi işgal etmeye devam ederken; Amerika, Türkiye’ye “Füze kalkanı” kurma hazırlıkları yapmaktadır.Şu anda siyasetçilerin tartışması gereken en önemli konulardan biri Amerika emperyalizminin dayattığı bu proje olmalıdır. Olası bir İran-İsrail çatışmasına karşı, Amerika bizi İsrail’i korumakla görevlendirmenin sözleşmesini hazırlarken iktidardan çıt çıkmamaktadır. İsrail politikalarına tepki halkımızın ortak duyarlılığıdır. Bu duyarlılığı bugüne kadar popülist söylemlerle ve sahte efelenmelerle seçim yatırımına dönüştüren iktidarı ciddi bir sınav beklemektedir.”Füze kalkanı” nın Türkiye’ye kurulmasına müsaade edilmemelidir. Siyasilerin anti emperyalistliğinin barometresi bu olay olacaktır. Bizler, Amerika’nın dayatmasına direnebilirse AKP iktidarını alkışlamaya hazırız. Amerika’nın bu projesine geçit veren iktidar,anti-siyonist söylemler ile halkımızın huzuruna çıkamaz. Karadenizli çevrecilerin kazandığı zafer Ekim ayına damgasını vuran nadir olumluluklardan biri olmuştur. Aylardır direnen Karadeniz halkı başta İkizdere vadisi olmak üzere tüm bölgeyi gözünü para hırsı bürümüş doğa katliamcılarının kurtarmıştır. Bu çevreci zaferini kutluyoruz. Dileğimiz yanlışta ısrar edilmemesi ve karadeniz bölgesinin doğal güzelliğine dokunulmamasıdır. SİT alanları sorumluluğunun Çevre Bakanlığına bağlanması hazırlığı hayra alamet değildir. Yanılmış olmak dileğimizdir. 29 Ekim Resepsiyonunun Cumhurbaşkanı tarafından teke düşürülmesi yeni bir krizin tetikleyicisi olmuştur. 27 Nisan e-muhtırasını mağduriyet kalkanı yaparak 2007 seçim kampanyasının merkezine oturtan AKP Komutanların resepsiyona katılmamalarını 2011 seçimlerinin mağduriyet kozu olarak kullanabilmek için gündemde tutacak, kaşıyacaktır.8 yıldır iktidarda olan bir partinin mağdurluk edebiyatı bizim ülkemize özgü istisnadır. 30 Ekim günü Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay EKŞİ’ nin istifasına tanıklık ettik. Makalesinde kullandığı maksadını aşan cümleler karşısında sayın Başbakanın savaş ilanı, sayın Ekşi’nin çalışma koşullarını kaybetmesinin startı oldu. Elbette tecrübeli bir köşe yazarının cümlelerine dikkat etmesi, onur kırıcı benzetmelerden sakınması gerekirdi;ama demokrasilerde bu tür yanlışların bedelinin,yazarın kalemini elinden almak olmadığı da bilinmeli ve ülkemizde siyasetçilerinde sıkça maksadını aşan demeçler verdikleri,hiçbir yaptırıma maruz kalmadıkları göz önünde bulundurularak ölçülü ve örnek bir tepki sergilenebilseydi bu olumsuzluk demokrasimiz adına umutlanılabilecek bir olumluluğa dönüşebilirdi. Ekim ayının son gününde, İstanbul’un Turizm merkezi Taksim Meydanında patlayan canlı bomba ile sarsıldık. Bir kez daha anladık ki; lanetlemelerle, telinlerle, kürsü nutuklarıyla terörü yaşamımızdan dışlayamayacağız. O halde: hep beraber, tüm çabamız, terör ve şiddet uygulayanları etkisiz kılacak bir ortamı yaratma yönünde olmalıdır.
3 Ekim 1993’te kaybettiğimiz Barış Derneği Başkanı Mahmut Dikerdem’i 10 Ekim 1987’de kaybettiğimiz TİP Genel başkanlarından Behice Boran’ı, 11 Ekim 1999’da kaybettiğimiz büyük edebiyatçı Fakir Baykurt’u ve 31 Ekim 2007’de kaybettiğimiz SODEP Kurucusu, siyasete seviye ve zarafet taşıyan Erdal İnönü’yü ölüm yıldönümlerinde saygı ve şükran duyguları ile anıyoruz. Faşist çeteler tarafından 20 Ekim 1978 de katledilen Ord. Prof. Bedri Karafakıoğlu’nu, 6 Ekim 1990’da katledilen Bahriye Üçok’u ve 1999 yılının 21 Ekimde katledilen Ahmet Taner Kışlalı’ yı şükran ve saygı ile anıyoruz.”