Başkan gül yaptığı değerlendirmede, “Kurgulanmış haber bombardımanı gölgesinde, İktidar odaklı yararsız polemikler eşliğinde, reform adı altında iktidarın her şeyi kendine göre yapılandırma çalışmalarının zirve yaptığı bir ay geride kaldı. Şubat ayı ‘Başbakana suikast’ manşetleriyle başladı. Bir hafta bu asılsız çıkan haberi konuştu Türkiye. ‘bunlar askerlikten başka her şey yapmış’ diyen Başbakan yardımcısının söylediklerini görmemezlik ve duymamazlıktan gelen medya bir hafta boyunca Sayın Batum’ un bir panelde yaptığı konuşmada daha sonra konuşma içeriğine ilişkin defalarca açıklama yapmasına rağmen farklı yorumlanabilir öğeler taşıyor olmasını fırsat bilerek CHP’ne düzenli saldırı düzenledi. İktidarları döneminde hiç faili meçhul olmamış zanneden Başbakan gerçeğin böyle olmadığını öğrendi ama basından “bu ne demek” diyen olmadı. Hukuk eğitimi almamış Anayasa Mahkemesi başkanı yüksek yargıçlara hukuk dersi vermeye kalktı.
Velhasıl eksikli ve özürlü bir demokrasimiz vardı. Nasıl geliştirir, özürsüz, eksiksiz hale getiririz diye çırpınan bizler çok net bir şekilde ve en çarpıcı örneklerle Şubat ay’ında gördük ki eksikli demokrasiyi de kaybetmek üzereyiz. Kabullenmesi zor ama hızla diktatörlüğe savrulan bir ülkenin insanlarıyız artık. Eksikli ve özürlü bulduğumuz demokrasiyi arar olduğumuz yadsınmaz bir gerçektir. Hukuk eğitimi almamış bir kişinin Anayasa Mahkemesi başkanı olabilmesi Eksikli demokrasimizin özürlerinden birisiydi ama hiç olmazsa bugüne kadar yüksek hukuk eğitimi almış olanlara hukuk dersi vermeye kalkmıyordu.
Demokrasinin ilk şartı özgür basın, olmazsa olmazı ise; özgür, bağımsız ve tarafsız yargıdır. Eleştiriye tahammülsüzlüğü her geçen gün biraz daha artan iktidar, güçler ayrılığını yok etmekte, demokrasinin ilk şartını da olmazsa olmazını da yok etmekte ve hızlı bir şekilde Türkiye’yi diktatörlüğe taşımaktadır. Her alanda demagoji, riyakarlık ve samimiyetsizlik yaşanmaktadır. 6 yıldır Cumartesi annelerinin feryadını duymayan iktidar seçimlere 5 ay kala, Cumartesi annelerinin 305. eyleminde onlarla görüşme noktasına gelmiştir. Buda bir şeydir ve Cumartesi annelerinin kazanımıdır. Sayın Başbakanın 305 haftadır görmezlikten geldiği Berfo anayı grubunda anlatırken duygulanması grupta bulunanların ağlaması ise insanı siyasetçinin samimiyetine isyan ettiren traji komik bir film senaryosu gibidir.
13 Şubat’ta 35. kuruluş gününü kutlayan DİSK dahi biber gazı yutmadan, cop yemeden bir protesto eylemi yapamaz olmuştur. Şubat ayında da DİSK yöneticileri “torba yasa”yı protesto ettikleri için biber gazından, coptan paylarını almışlardır. Kitap stantları yasaklanıyor artık Türkiye’ de. Stant görevlisi bayan hınçla yumruklanıyor Ankara’nın göbeğinde gözler önünde. Kitaba, yani bilgiye bu denli düşmanlık,bilgi dağıtmaya çalışan bir Kadına uygulanan şiddet faşizmin bir resmi değ ilde ne? Otoriterleşme demagoji eşliğinde hız kazanmaktadır. Mahkemelerin hâkimleri duruşmalara birkaç gün kala değiştirilebilmekte sanıkları tutuksuz yargılanan davalarda, sanıklar tüm duruşmalara katılmış olmalarına rağmen toplu tutuklamalar yaşanmaktadır. Amaç güç gösterisiyle muhalefeti etkisizleştirmektir. “Generaller yargılanamaz” diyen varmış gibi demagoji yapılmakta, tutuklamaları yersiz bulan herkes darbecilikle yaftalanmaktadır. Oysa Generallerin de yargılanabileceğini kabul etmeyen hiç kimse yoktur, tartışma tutuklamaların tutuklama usulüne uygun olup olmadığı konusundadır. İktidarın hızla otoriterleştiği bu süreçte seçim arifesinde olmamız Türkiye halkı için büyük bir şanstır. Seçimler tamamen demokratik kurallar içinde diktatörlüğe gidişi durdurma fırsatıdır. Bu seçimde, Türkiye halkının İnsanlık onuruna en yakışan rejim olan demokrasi yolunda ilerleme iradesi birçok sorunun aşılması, Türkiye’nin önünün ve ufkunun açılması sonucunu doğuracaktır.
Bugüne kadar hangi partiye oy vermiş olursa olsun herkes önümüzdeki seçimlerin böyle bir özelliği olduğunu görerek oyunu kullanmalıdır. Bu gerçekliği kitlelere taşımak, bilinçlenmelerini sağlamak siyasal partilerin görevidir. CHP’nin ‘Aile Sigortası’ projesinin AKP sözcülerini ne kadar rahatsız ettiğini, AKP yandaşı köşe yazarlarının bir anda telaşla matematik profesörü kesildiklerine tanık olduk. Tek bir proje dahi göstermiştir ki; İktidarın yarattığı suni gündemleri bertaraf etmek ve halkı bizzat kendisinin gündemine odaklayabilmek görevi CHP’ne düşmektedir.
CHP hızla ve sürekli olarak Türkiye’nin tüm sorunlarına ilişkin projelerini ortaya koymalı ve toplumu bu projeleri tartışır hale getirmelidir. CHP’nin bunu yapması yetmez. CHP tüm sosyal demokratlar, demokrasiden yana olan İktidarın otoriterleşmesinden rahatsız olan, Türkiye’nin geleceği için kaygılanan tüm güçleri kucaklama ve seçimde CHP çatısı altında toparlama perspektifi ortaya koymalıdır. Buda yetmez. CHP’nin 12 Haziran 2011 seçimlerinin Türkiye tarihinde bir dönüm noktası niteliğinde olduğunu Edirne’den Kars’a kadar tüm yerel kadrolarına kavratması gerekir. CHP kadroları küçük dargınlıkları, kırgınlıkları bir tarafa bırakmalı küçük ve basit hesapları yaşamlarından dışlamalı ve birbirlerine yoldaşça omuz vererek seçim kampanyası yürütmelidir.
Sayın Kılıçdaroğlu önderliğinde sosyal demokrat iktidar umudu doğmuştur. Bu umut Türkiye halkının ufkudur. Kendisine sosyal demokrat diyen hiç kimsenin ama hiç kimsenin Bu ufku karartmaya bu umudu zayıflatmaya hakkı yoktur. CHP’nin en üst kurullarda görevli olanların da sürçü lisanla veya maksadını aşan beyanla Türkiye halkının umuduna, ufkuna, sayın Kılıçdaroğlu’nun vizyonuna ve misyonuna zarar verme hakkı yoktur. Bu tür hata yapan kişi konumu ve makamı ne olursa olsun, Genel Başkanın istifa istemesini beklemeden, onu zorda bırakmadan, sorumluluk duygusuyla istifa etmesini bilmelidir. Türkiye siyasetinin son 42 yılına damga vuran isimlerden biri olan Sayın Necmettin Erbakan 27 Şubat’ta vefat etmiştir. Ailesine, Saadet Partili hemşerilerimize başsağlığı, Sayın Erbakan’a Allahtan rahmet dileriz.”