Gül, yazılı açıklamasında şu ifadelere yer verdi; “Siyasi bunalım, kriz hata kaos hayatımızın vazgeçilmez olgusu oldu. KPSS, YGS v.s sınavlarının yarattığı krizler bizi kesmedi. Kavgasız gürültüsüz yapmakla övündüğümüz seçimlerin ardından seçmen iradesinin TBMM’de temsilini engellemenin yarattığı kaos, yaşadığımız bunalımlara, krizlere rahmet okuttu. Çünkü bu defa gündem kitlendi. Acil çözüm bekleyen konular konuşulamaz, tartışılamaz oldu.
Bilişim çağında seçim sonuçlarının 2 hafta sonra kesinleşebilmiş olması ayıbını konuşabilecek, sorgulayabilecek iklimi dahi bulamıyoruz. YÖK Başkanı dahi, ÖSYM Başkanı için “iyi bir yönetici değil” dedi ama sayın başkan halen o koltuğu boşaltmıyor. Zaten ilgilenende yok. Olan çocuklarımızın emeklerine oldu. HSYK’nın YARSAV, YARGI-SEN üyelerini Türkiye’nin dört yanına dağıtması, bu yargıçların önemli kısmının Alevi inancına sahip oldukları ulusal basında sadece bir gün yer bulabiliyor. Çünkü demokrasiyi çare rejimi kılan, çözüm merkezinde, sistemin beyninde, yani TBMM’de halkın iradesinin buluşması özel yetkili mahkemelerce engelleniyor.
Kurumlar ve kurallar rejimi olan demokrasinin yalnızca ülkenin kendi yasalarıyla hayat bulmadığı, temayüllerinde yasalar kadar önem taşıdığı, evrensel hukuk normlarının ölçü olduğu unutuluyor. Seçimlerin üzerinden 20 gün geçmiş olmasına rağmen seçimler öncesinde 2 ay sürekli tartışılan tutuklu sanıkların aday gösterilmelerinin doğruluğu-yanlışlığı tartışmalarıyla günler heba oluyor. Oysa bugünün konusu bu değil. Doğruluğu-yanlışlığı aday gösteren partileri ilgilendiren bir konu. Partiler zaten kendi içlerinde bu süreci tartışıyorlar.
Bu partilerin yasal olmayan bir şey yapmadığını YSK seçilmiş tutuklulara mazbatalarını vererek tescilliyor. Zaten cezaya dönüşmüş tutukluluğun devamı bu insanlar milletvekili seçilmemiş olsalar dahi evrensel hukuka aykırı. Üstelik yüz binlerce seçmen bu insanlara kendilerine vekil olma yetkisi, vekâlet ve kefalet vermişken, özel mahkemelerin sudan gerekçelerle, bu insanların aldıkları oyları yok sayan kararlar vermeleri yargının siyasallaşmasından başka bir anlama gelmez. Artık “bir gün herkesin hukuka ihtiyacı olur” klişesi yaşanan süreci ifade etmiyor. Açıkça görülüyor ki Türkiye’nin evrensel hukuka ihtiyacı var.
AİHM kararları da, Avrupa İnsan hakları sözleşmesi de bu konuda amir hükümlerle doludur. Dileğimiz bu kısır döngüye dönüşen sürecin bir an önce son bulmasıdır. Bu konunun sürüncemede kalması eksik olan demokrasi bilincinin biraz daha törpülenmesi sonucunu yaratır. İktidar bilmelidir ki bu konu üzerinde bilek güreşi yapılacak masa değildir. Demokrasi çoğulcu rejimdir ve seçmenin vekil tayin ettikleri kişilerin görevlerini yapmalarının önündeki engeller bir an önce kaldırılmalıdır.
Saygıdeğer Elbistanlılar. Yerel basınımızdan öğrendiğimiz İl olma umudumuzu yok eden ellerin Üniversite özlemimizi de yok ettiği şeklindedir. Biz bu umutları yıllarca içimizde büyütürken bunu mesnetsiz dar bölgecilikle yapmadık. Elbistan’ın her açıdan İl olmaya ve Üniversiteye hazır. Hazır olduğu içinde layık olduğunu bilmemiz umutlarımızı büyüttü. Önce İl olma umudumuza karşılık beldeleşeceğimiz haberiyle sarsıldık, şimdi de üniversitenin komşumuz Göksun’a düşünüldüğü haberiyle. Kahramanmaraş’tan seçilen tüm milletvekilleri unutmamalılar ki; Doğum yerleri hangi ilçe olursa olsun onlar tüm ilçelerin vekilleridir. Bir hizmet gelecekse hakkaniyet içinde o hizmet hazır olan, yere verilmelidir. İktidar partisinin vekilleri bu anlayıştan uzak dar bölgecilikle hareket ederse biz kermeslerle kendimizi eğlendirirken bir gün “Göksun İl Oluyor” haberi de alabiliriz.
O halde; hangi siyasi görüşten olursa olsun tüm Elbistanlıların, Elbistan’a sahip çıkma, Elbistan’ın haklarını savunma, Elbistan sevdasını yüksek sesle seslendirme, Elbistanlılık yapma zamanıdır”